Özkan DİKMEN
APTAL OLMAYIN!


APTAL OLMAYIN!


Son yıllarda neredeyse her seçimde ciddi kutuplaşmalar görüyoruz. Tahammülsüzlük hat safhada. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse birbirine saygı duymuyor. Eleştirirken bile düşmanca(!) bir tavır sergiliyoruz.

Bu hale nasıl geldik orasını bilemeyiz, ancak işin içinde ciddi ekonomik sorunların olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Gelir dağılımındaki inanılmaz adaletsizlik artık çok bariz biçimde belli iken, cebinde üç kuruş paraya bakmadan milyon dolarlar kazanan insanların peşinden şuursuzca gitmekte ahmakça olsa gerek.

Tabi ki; son yıllarda özellikle sosyal medya her ne kadar iletişim ağındaki sıkı ilişkileri desteklese de, ciddi anlamda kutuplaşmanın merkez noktası olmuştur. Liderlerden en küçük vatandaşa kadar herkes önce sosyal medyadan nabız(!) yoklama alışkanlığına başladı. Burada başlayan tartışmaların boyutuna göre kişi gündemi ona göre belirliyor. Zaman zaman biz gazeteciler de böyle uygulamalar yapsak da genellikle çok desteklemediğimiz bir durum olduğu gerçektir.

Daha düne kadar ne olduğunu bilmediğimiz ve adının nereden geldiği belli olmayan sosyal medya kavramı da aslında yanlış bir kavram. Medya deyince aklımıza gelen haberleri ve bilgileri kamuoyu ile paylaşan kurumlara denilirken veya bu kurumların oluşturduğu yayınların geneline söylendiği gibi değil artık. Sosyal medya da herkes görseniz meddah kesilmiş, herkes eleştirmen, herkes her şeyi çok biliyor. Eskiden ‘kahve köşelerinde’ diye tabir kullanılırdı. İnsanların sosyal medyası oralardı. Şimdilerde ise ‘sosyal medya köşelerinde’ tabiri bunun yerini almış durumda.

Bir konuda fikri olan da söylüyor, olmayan da söylüyor. Kimin neyi nasıl kullandığı ve hangi maksatla kullandığına bakılmıyor. Herkes istediği gibi atıp tutuyor. Adam makama bakmadan sırf sevmediği için Cumhurbaşkanına çok rahatlıkla küfür edebiliyor, hakaret edebiliyor. Yerelde belediye başkanlarına rahatlıkla hakaretler saydırabiliyor. İki polis kapısına geldiğinde ise özgürlüklerden bahsediyorlar. Kandırmayın birbirinizi. Hele bizleri kandırmaya hiç çalışmayın. Herkesin özgürlüğü, başkalarının özgürlük sınırlarına kadar değil midir?

Seçilmişlere küfür etmek, hakaret etmek özgürlük değil, düpedüz geri zekâlılıktır. Ayıptır, basiretsizliktir, terbiyesizliktir, yetersizliktir, aşağılık bir durumdur. Konumuzun başında da söylediğimiz gibi bu ve bunun gibi durumlar sonrası ciddi kutuplaşmalarda kendini göstermiştir.

Şimdi gelinen noktada ise herkes birbirine neden böyle olduğunu soruyor. Sormayın ve önce kendinizi sorgulayın. Tahammül sınırınız nereye kadar ona bakın. CHP kanadı bu konuda iktidarı suçlayacaktır. Hiç bakmazlar kendi yaptıklarına veya yapmadıklarına. Toplum için ne yaptık, bu millete ne umut verebildik, nasıl daha fazla inandırıcı olmalıyız sorusu yerine kolaycılığı seçerek iktidarı suçlamak çok vicdani bir söylem olmasa gerek. Diğer taraftan 15 yıllık iktidar döneminde millet kin ve nefret dolu oldu. Bunun nedenlerini ve kendi iç sorguları yapılabiliyor mu?

Yani kimsenin başkasını suçlamasına gerek yok. Suçun tamamı önce kendi vicdanımızda. Soru çok basit. ‘Ben bu toplum için ne yapabilirim?” Dikkat edin ‘toplum’ diyorum. Kendimiz için demiyorum. Yani geç kalınmış olabilir ama toplumsal olarak düşünüp ülke menfaatleri için çaba göstersek daha yaşanabilir bir ülkemiz olmaz mı? Başkalarına inanmamak yerine önce kendinize inanın!. Deneyin bak çok güzel oluyor.

RUH HASTALARINA NOT!

Son dönemde yazımızın bir bölümünü belediye ve yönetimine ayırıyoruz. Bu yazımda da bu geleneği bozmayacağım. Belediyeyi ikiye, hatta üçe bölünmüş bir yönetim gibi gösterip, milletvekilleri ve başkan ile diğerlerini ayrı kategorize eden ve kendi dünyalarında senaryolar üreten ruh hastaları var. Amman diyeyim, toplumda hiçbir inandırıcılığı kalmamış bu ruh hastalarına itimat edip inanmayın. Bir futbol takımında iyi oyuncu da var kötü oyuncuda. Ancak teknik direktör bunun hepsinin farkındadır ve bazen en kötü oyuncusunu en yakınında tutar ve her zaman ilk 11’de sahaya sürer. Ruh hastaları ise hastalıklı beyinleri ile bunu ciddiye alıp farklı senaryolarla başka türlü lanse etmeye çalışırlar. Kazanan her zaman takım olur, oyuncular sadece oyuncudur. Kötü oyuncuda eğer iyi niyetliyse kazanan tarafta olur. Kötü niyetli kötü oyuncular ancak ŞEYTAN’ın arka pabucu olarak kalırlar.

E artık biz de bu kötü oyuncularla ve şeytana ateş taşıyanlarla mücadele edeceğiz. Şeytan taşlayacağımız zaman da gelecek. En azından gitmeden umre yaparız. Okey oynayan dörtlüye söylendiği gibi; ŞEYTANINIZ BOL OLSUN… Hadi iyi haftalar….

Yayınlanma Tarihi : 2017-02-23 09:25:52
Okunma Sayısı : 1081
reklam yan

Özkan DİKMEN Diğer Yazıları